Sevgili Canlar,
Cümlenize en derin muhabbetlerimi sunarım. Hoş geldiniz. Yüce Yaradan, hak olan dualarımızı, niyetlerimizi dergâhında kabul eylesin, kalplerimizi nuruyla doldursun, ruhlarımızı aydınlatsın. Hep birlikte, ilim ve irfan yolunda ilerlerken, Allah’ın rızasına en yakın olacak amelleri işleriz inşallah. Hak Eren ve Evliyaların himmetleri üzerimize hazır ve nazır olsun.
Sevgili Canlar,
Bugün, burada bir araya gelişimizde, yolumuzun ne olduğunu, bu yolun üzerinde bizlere rehberlik eden ilim ve amel ’in ne kadar önemli olduğunu konuşacağız. Hepimizin kalbinde bu bilgiyi derinleştirmesi gereken bir yer vardır. Yolumuzun temeli ilim ve irfan üzerinedir. İlim, insanın aklına, gönlüne ışık tutar. İrfan ise bu ilmin kalpte, ruhta ve hayatta nasıl işlediğini gösteren bir derinliktir. Bu konuda Mısri Niyazî’nin şu nefesini örnek verebiliriz:
“Derdine dermân isteyen gelsin,
Cânına cânân isteyen gelsin,
Mektebimizdir mekteb-i esmâ,
İlim ile irfân isteyen gelsin.”
Sevgili Canlar,
İlim ve iman, birbirini besleyen, birbirini tamamlayan iki önemli kavramdır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, ilim ve imanı birlikte zikreder. Rum Suresi 56. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Kendilerine ilim ve iman verilenler, ‘Andolsun siz Allah’ın kitabına göre yeniden diriliş gününe kadar kaldınız. İşte yeniden dirilme günü bugündür. Fakat siz hiç bilmiyordunuz.’ diyeceklerdir.”
Bu ayette, ilmin ve imanın birlikte ne kadar önemli olduğu ifade edilmektedir. İlim, insanı aydınlatır, düşüncesini ve görüşünü geliştirir. İman ise, ilmin kalpte yerleşmesiyle derinleşir.
Yani, ilimsiz bir iman doğruyu bulmada yetersiz kalabilir, tıpkı bir binanın temelsiz olması gibi. İmansız bir ilim de, insanı sadece bilgiyle doldurur ama kalbini gerçek anlamda doyurmaz.
İman, ilimle yerleşir ve kalpte derinleşir.
Teslimiyet ve İman Arasındaki Fark
Sevgili Canlar,
İslam, teslim olmak demektir. Ancak teslimiyet ve iman arasında büyük bir fark vardır. Teslimiyet, kişinin dışsal olarak İslam’ı kabul etmesidir. Ancak, teslimiyetle birlikte iman, kalpte yerleşmeden insanın ruhsal evrimi tamamlanmış olmaz. İslam’a teslim olan bir insan, barış içinde bir hayat sürer, Allah’ın emirlerine boyun eğer. Ancak; bu teslimiyetin derinleşmesi ve gerçek imanla birleşmesi için zaman ve çaba gerekir. İman, kalpte bir nur gibi yerleşir ve insanı Allah’a yaklaştırır.
Bu noktada, Hz. Muhammed’in hayatından bir rivayeti hatırlayalım:
Bir grup Bedevi Arap, Hz. Muhammed’e gelerek İslam’ı sorup öğrenmek istemişlerdir. Peygamber Efendimiz, onlara İslam’ı anlatınca, “Peki İslam dini buysa kabul ediyoruz” demişler ve “Şimdi iman ettik mi?” diye sormuşlardır. Hz. Muhammed, bu soruya şöyle cevap vermiştir:
“İman etmediniz, ancak teslim oldunuz.”
Neden? Çünkü teslimiyet, dışsal bir kabulken, iman, kalpte bir derinleşmedir. İman, bir lütuftur. Kalpte Allah’a olan derin bir güven ve bağlılıkla ortaya çıkar. İman, ilimle gelişir, amelle pekişir ve Allah’ın izniyle kalbe yerleşir. Bu da gösteriyor ki, bir insan İslam’a teslim olabilir, ama gerçek iman ancak Allah’ın dilemesiyle kalbe iner.
Sevgili Canlar,
Yunus Suresi 100. Ayette şöyle buyuruluyor:
“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.”
Bu ayet, imanın bir lütuf olduğunu net bir şekilde ifade eder. İnsan, dışsal olarak İslam’a teslim olsa da, gerçek iman Allah’ın izniyle kalbe iner.
Allah, imanı, kendisine yönelen ve gerçekten teslim olan kullarına nasip eder. İman, bir gönül işidir ve bu gönül, ancak ilmin ve amelin birleşimiyle temizlenir.
İbrahim Peygamberin Kıssası: İlmin ve İmanın Yükselişi
Burada, İbrahim Peygamberin kıssası çok önemli bir örnek teşkil eder. Yüce Allah, İbrahim Peygamber’e, göklerin ve yerin melekûtunu göstererek ona derin bir ilmi ve imanı kazandırmıştır. Allah, İbrahim’e şöyle buyurur:
“Böylece İbrahim’e, kesin bilgiyle inananlardan olması için göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.” (En’am, 75)
İbrahim Peygamber, ilmin ışığıyla aydınlanmış ve Allah’a olan teslimiyeti gerçek imanla birleşmiştir. İbrahim Peygamber’in kalbi, ilmin ve imanın birleşmesiyle derinleşmiş, Allah’a olan güveni tam anlamıyla kalbine yerleşmiştir. İlim, kişinin kalbini imanla aydınlatır. İman, insanın içsel dünyasında ilmin ışığıyla büyür.
İlim ve Amel: Kalbin Gerçek Değişimi
Sevgili Canlar,
Hz. Ali bu konuda çok güzel bir örnek verir:
“Amelsiz sevap dileyen, yaysız ok atmaya kalkan kişiye benzer.”
Bu sözde, ilmin amelle birleşmesi gerektiği vurgulanır. İlim, amelle birleştiğinde gerçek fayda sağlar. Amel, ilmin pratiğe dökülmesidir. İlim, amelsiz, sadece kuru bilgiye dönüşürken, amel, ilmin kalbe inmesini sağlar.
İlim, sadece kitaplardan öğrenilen bilgi değildir. İlim, hayatımızda uygulayarak öğrenilen ve amelle tamamlanan bir bilgidir. Eğer bir insan ilmi sadece bilmekle yetinir, ama ameli hayatına geçirmezse, o ilim hiçbir zaman kalbe inmeyecektir. Amel, ilmin kalpte yerleşmesini sağlar. Bir insan, öğrendiği ilmi hayatına uyguladıkça, o ilim ruhuna işler ve imanla birleşir.
Sonuç Olarak: İlim, İman ve Amel
Sevgili Canlar,
Bugün, burada birbirimize ilim, iman ve amelin ne kadar iç içe geçtiğini, birbirini nasıl beslediğini ve gerçek teslimiyetin ve gerçek imanın nasıl oluştuğunu konuştuk. İlim, bizi doğruya yönlendirir. İman, ilmin ışığında kalbimize iner. Amel ise bu iki gerçeğin hayatta vücut bulmuş halidir.
Hep birlikte, ilimle kalbimizi aydınlatarak, imanla ruhumuzu derinleştirerek ve amel ile kalbimizi pekiştirerek bu yolda ilerleyeceğiz inşallah. Allah, bizlere her adımda rehberlik etsin, kalplerimizi doğru yolda tutmaya güç versin. Amellerimizi sadece O’nun rızası için yapmayı nasip eylesin.
Bu anlamıyla yapacağımız Cem ibadetimiz ile irademizi güçlü kılsın, kalplerimize mutmainliği indirsin, Ehli Beyt’in yolundan yürümeyi nasip eylesin.
Alevi İslam inanç Hizmetleri Başkanlığı
Var mıydım yok muydum Şu alemde bundan evvel Az mıydım çok muydum Şu alemde bundan evvel Yürür müydü ...
DevamBaşlangıçta Allah göğü ve yeri yarattı. Daha sonra kendisini gizleyerek eserlerini ön plana çıkartmı ...
DevamCihan var olmadan var olan Ali idi, Cihan var olurken yine var olan Ali’dir. (Mevlana Celalleddin-i ...
DevamNevruz Farsça bir kelime olup, manası yeni gün anlamındadır. Bugün toprağın uyandığı, tabiatın canla ...
DevamHALİFE OSMAN BİN AFFAN DÖNEMİ Hz. Muhammed s.a.s sonra üçüncü Halife Osman bin Affan olmuştu, yani A ...
Devam