Akıl ve Bilgi
§ Akıllının, gönlü, sırrının, sandığıdır. Güler yüz, güzel huy dostluk ağıdır; tahammülse ayıpların kabridir.
(İmam Hasan'a (A.M.) buyurdular k:)
§ Oğulcuğum, benden dört şey belle, işlediğin zaman sana zarar vermeyecek dört şeyi de aklında tut: Zenginliğin en üstünü akıldır; yoksulluğun en büyüğü ahmaklık. Korkulacak şeylerin en korkuncu kendini beğenmektir; soyun-sopun en yücesi güzel huy. Oğulcuğum, ahmakla eş dost olmaktan sakın; sana fayda vermek isterken zararı dokunur. Nekesle eş dost olmaktan sakın; ona en fazla muhtaç ol- duğun zaman yardımına koşmaz, oturur. Kötülük edenle eş dost olmaktan sakın; o, pek az birşeye seni satar gider. Yalancıyla eş dost olmaktan sakın; çünkü o, serâba benzer; uzağı yakın gösterir sana, yakını uzaklaştırır senden.
§ Akıllının dili gönlünün ötesindedir; ahmağın gönlüyse dilinin ötesinde.
Akıllı gönlüne danışır, doğru bulduğunu söyler, ahmak, dili- ne geleni söyler, düşünmez bile anlamını vermektedir.
§ Akıl gibi zenginlik, bilgisizlik gibi yoksulluk, edep gibi miras danışmak gibi arka olamaz.
§ Bilgisiz kişiyi, bir işte, bir fikirde ya pek ileri gitmiş görürsün, ya pek geri kalmış.
§ Akıl tamamlandı mı söz azalır.
§ İşler şüpheli göründü mü, sonunu görerek önü hakkında hüküm vermek gerekir.
Sayfa – 1
§ Nerde olursa olsun, hikmeti almaya bak; çünkü hikmet münafıkın gönlünde, oradan çıkıp ona sahib olan mü'minin gönlüne girerek karâr edinceye dek sâkin olmaz.
§ Hikmet, mü'minin yitik malıdır; isterse nifak ehlinden olsun, hikmeti al.
<<Hikmet mü'minin yitik malıdır.» (Hadis, Künüz'ül-Hakaaık, II, s. 49) der.
§ Bilmiyorum demeyi bırakan kişi, öleceği yerden yaralanır gider.
§ Bilginin en aşağılığı, dilde olanıdır; en yücesi de insanın uzuvlarından ve işlerinde görünenidir.
§ Bir haberi duydunuz mu onun hükmüne uymak suretiyle duyun, belleyin ve rivâyet edin onu; yalnız nakletmek için değil; çünkü bilgiyi rivâyet edenler çoktur; fakat ona riâyet edenler azdır.
§ Nice bilgin vardır ki bilgisi olduğu halde ona fayda vermez de bilgisizliği öldürür gider onu.
§ Akıldan daha faydalı mal, kendini beğenmekten daha kor- kunç yalnızlık, tedbir gibi akıl, takvâ gibi kerem, güzel huy gibi eş dost, edep gibi mîras, başarı gibi kılavuz, iyi işlerde bulunmak gibi alış-veriş, sevap gibi kâr, şüpheli şeylerde durup çekinmek gibi sakın- mak, haramdan kaçınmak gibi zâhitlik, düşünmek gibi bilgi, farzları yerine getirmek gibi ibâdet, utanmak ve sabretmek gibi îman, gönül alçaklığı gibi soy sop, bilgi gibi yücelik, hilim gibi üstünlük, danışmak gibi arka yoktur.
§ İktisada riâyet eden yoksulluğa düşmez.
§ Hoş geçinmek aklın yarısıdır.
Kümeyl b. Ziyâd'in-Nahaî'nin (R. H) elini tutup şehrin dışına çıkardılar. Sahraya varınca bir ah çektiler de buyurdular ki:)
§ Ey Kümeyl, bu gönüller kaplardır; en hayırlı kap da içindekini en iyi koruyanıdır. Benden duyduğun sözü aklında tut. İnsanlar üç kısımdır: Rabb'e mensup bilgin, kurtuluş yolunda bilgi belleyen, bun- lardan başkaları pisliğe bulanmış sineklerdir; her seslenen kişiye bilmeden uyan, her yele kapılıp giden kişilerdir. Onlar ne bilgi ışıklarıyla ışıklanmışlardır, ne kuvvetli bir desteğe dayanmışlardır.
Ey Kümeyl, ilim maldan hayırlıdır; ilim seni korur, sense mali korursun. Mal, vermekle azalır, ilim öğretmekle çoğalır. Mal sahipleri malın zevâliyle zevâl bulup giderler.
Ey Ziyâdoğlu Kümeyl, bilgiyi elde etmek, adetâ dindir ki Allah'a onunla yol bulunur. İnsan, yaşarken onunla tâat elde eder; ölümün- den sonra da iyilikle, hayırla anılır. İlim hâkimdir, malsa hüküm altın- dadır, mağluptur.
Ey Kümeyl, malları hazinelerde biriktirenler, diriyken ölmüşlerdir.; bilginlerse dünyâ durdukça yaşarlar. Kendileri yok olup gitmişlerdir.fakat eserleri yüreklerde mevcuttur. (Göğüslerine işaretle) Burada öylesine derin, öylesine geniş bir bilgi var ki ne olurdu, bunu anlayabilecek biri bulunsaydı. Evet, tez anlar birini buluyorum, fakat emin değilim ondan, din hükümlerini dünyâya âlet edebilir; Allah'ın nimetleriyle Allâh kullarına, Allâh'ın delilleriyle Allâh'ın dostlarına karşı üstünlük dâvâsına girişebilir. Yahut gerçeğe sahib olanlara boyun eğen, fakat önüne ardına dikkat etmeyen, can gözü açık olmayan, daha başlangıçta şüpheye düşüp gönlünden işkillenen birini bulabili- yorum. Oysa ne buna inanılabilir, ne ona. Yahut da dünyâ lezzetine sarılan, hemencecik şehvetlere atılan yahut da mal mülk toplamaya hırsı olan birini buluyorum; oysa bu ikisi de hiç bir hususta dîne riâyet edenlerden değildir. Bu iki bölük, ancak otlayan hayvanlara benzer. İşte ilim, ilim ehlinin ölümüyle böylece ölür gider.
Allâh'ım, evet; yeryüzü, Allâh için delîl ve hüccet olan, onun adı- na kaaim bulunan birisinden hâlî kalmaz; o, ilmi ve dini ayakta tutar, ama meydanda olur, bilinir, tanınır yahut hikmete mebni korkar gö- rünür, gizlenir. Allah'ın hüccetlerinin, Allah'ın apaçık delillerinin baul olmaması için hüküm budur, böyledir. Ama bu, niceye bir böyle sürer gider? Andolsun Allah'a ki onların sayıları azdır. Allah katında derece- leri pek büyüktür. Allâh delillerini, onlara bezeyenlere ısmarlayıncaya, kendi benzerlerinin gönüllerine verinceye dek onlarla korur. Allâh onların can gözlerini açar, bilgiyt onlara sunar; onlar da yakıyn ruhuyla kuvvetlenirler; güçlükleri kolay görürler, bilgisizlerin kaçındıkları, hoş görmedikleri şeyler hoş görünür onlara; canları yüceler yücesi olan yakınlık duraklarında olduğu halde bedenleriyle dünya ehlinden görünürler, onlarla görüşüp konuşurlar. İşte bunlardır Allâh'ın halifeleri, yarattığı yer yüzünde. Bunlardır halkı dinine çağıranlar. Ah, âh, ne de özlerim onları görmeyi. Ey Kümeyl, istersen dön, git artık. Ehlindendir. Sonradan o kişi, Nehrivan'da öldürülen Hâriciler arasında bulunmuştu. Siffin'de ve Nehrivan'da Hazreti Emir'in maiyetinde bulunan Kümeyl, Haccâc'in vâliliği sırasında Kûfe'de saklanmış, fakat Haccâc, Kümeyl'e mensub olanlara verilen parayı kesince onların zarar görmemesi için gidip Haccâc'a teslim olmuş, zâten benim ömrüm sona erişti, Emîr'ül-Mü'minin, beni senin öl- düreceğini bana haber verdi demişti. Haccâc, sen, Osman'ın katillerindensin deyip Kümeyl'in başını kestirerek şehîd ettirmişti. Kabr-i mübârekleri Kûfe Mescidi civârındadır (Tenkiyh, II, İkinci bölüm, s. 42; Sefinet'ül-Bihar, II, s. 496-97 ve 602-603; Ma'sum- Alişâh; Tarâık'ul-Hakaaık, Muhammed Ca'fer Mahcûb teshîhi ve haşiyeleriyle, Tehran - 1339 - 1345, II. s. 83-90)
§ Kendi bildiğine göre danışmadan iş gören, helâk olur gider; insanlarla danışansa onların akıllarına eş olur.
§ İnsanlar, bilmedikleri şeylere düşmandırlar.
§ İnsanın kendini beğenmesi, aklına hesed eden bir sıfattır. § Yüce kişinin en iyi huylarından biri bildiğini bilmezlikten gelmesidir.
(Akıllı kimdir, anlat denince buyurdular ki:)
§ Her şeyi lâyık olduğu yere koyandır. (Cahili anlat dediler; bu- yurdular ki:) anlattım ya.
§ Öfke delilikten bir kısımdır. Çünkü sahibi nâdim olur; nâdim olmuyorsa deliliği adamakıllı pekişmiş demektir.
§ Hikmet sahibi kişilerin sözleri doğruysa devadır, yanlışsa has- talık.
§ Bilginizi bilgisizlik, yakınınızı şüphe hâline getirmeyin. Bildiniz mi amel edin; yakıyne erdiniz mi ayak direyin.
§ Allâh bir kulu alçalttı mı, ona bilgi başarısını men'eder. § Ahmakla eş dost olma; kendi yaptığını sana güzel gösterir, seni de kendine benzetmek ister.
§ İbret alınacak şeyler ne de çok, ibret alanlarsa ne az.
§ İlim ikidir: Yaratılıştan olan, duyup bellenen. Duyulup belle- nen bilgi, yaratılışta bilgi kabiliyeti yoksa fayda vermez. İnsanların
§ İlim amelle eşittir; bilen amel eder. İlim, amelle seslenir; amel cevap verirse ne âlâ, cevap vermedi mi ilim de göçer gider.
§ (Câbir b. Abdullah-il Ansârî'ye buyurdular ki:)
Yâ Câbir, dünyâ dört şey üstünde durur: Bilgisiyle amel eden, halka da öğreten bilgin; öğrenmekten utanmayan, çekinmeyen bilgisiz, varlığında nekeslikte bulunmayan cömert, âhiretini dünyâsına satmayan yoksul. Bilgin, bilgisini yitirirse, bilgisiz de öğrenmekten çekinir. Zengin, malında nekeslik ederse yoksul da âhiretini dünyasına satar.
.
Ya Câbir, kime Allâh'ın nîmetleri çok gelir, kimin malı fazlalaşırsa insanların ona ihtiyacı artar; kim, Allâh'ın verdiği nîmetleri kendisine vacib olanı yerine getirirse o nîmetlerin devâmina, sebeb olur; kim, vâcib olanı îfâ etmezse o malı mülkü zevâle atmış, yok etmeye başlamıştır.
Câbir b. Abdullah Ansârın Hazrec boyundandır, ikinci Akabe bey atinde bulunanlardandır. Emîr'ül-Mü'minîn'e (A.M.) ve Ehlibeyte izhâr-1 sadâkat eden ashâb-ı kirâmadandır. Kendisine, Aliyy ibni Ebî-Tâlib hakkında sorulunca: O insanların hayırlısıdır. Biz, Rasûlullah'ın (S.M.) zamanında münâfıkları, ona buğuzların- dan tanırdık demiştir. İmam Muhammed'ül-Bâkır'a (A.M.) Hazreti Rasûlullah'ın (S.M.) selâmını tebliğ ettiği meşhurdur. Hicretin yet- miş sekizinci yılında vefât etmiştir (R. A.; Tenkiyh, I, s. 199-201).
§ Seni azgınlık, yolundan alıkor, doğru yola sevkederse bu, aklına delâlet eder, akıllı olduğuna delîl olarak bu yeter sana.
§ Nice kişiler vardır ki haklarında güzel sözler söyleyen kişilerin sözlerine kanarlar, aldanırlar.
§ Hüküm verişte susmakta hayır olmadığı gibi bilgisiz söz söylemekte de hayır yoktur.
§ İki haris vardır ki doymaz da doymaz: Bilgi isteyen, dünya dileyen.
§ Her kaba bir şey koyunca daralır; ancak bilgi kabı müstesnâ. Ona bilgi kondukça genişler.
§ Âlim ölü olsa bile diridir, cahil diri olsa bile ölü.
§ Bilgi, tükenmeyen bir hazinedir; akıl, eskimeyen, yıpranmayan bir elbisedir
§ Bilgin, kadrini bilen kişidir; bilgisiz, yaptığını bilmeyen kişidir. Akıllı, ameline dayanır, cahil, emeline dayanır. Bilgin, kalbiyle, gönlüyle bakar görür; cahil, gözüyle bakar götürmektedir
§ Akıl gurbette yakın bulmaktır; ahmaklık vatanda gurbete düşürür
§ Cahiller çoğalınca bilginler garîb olurlar.
§ Hilim hikmetin meyvesidir; gerçekse dalları, budaklarıdır.
§ Allah rahmet etsin kadrini bilene, haddini aşmayana.
§ Bilgin kişinin rütbesi, rütbelerin en yücesidir.
§ Bilgin kişinin bilgisinden dolayı şükrü, bilgisiyle amel etmesi ve o bilgiyi, müstehak olana belletmesidir.
§ İki şey vardır ki sonu bulunmaz: Bilgi, akıl.
§ Akıllının zanni, cahilin yakınkinden daha doğrudur.
§ Şer işle hayır dileyenin aklı da bozulmuştur, duygusu da. § Az ilmi olup da onunla amel eden, çok ilmi olup da amel etmeyenden hayırlıdır.
§ Ölç, biç, sonra kes; düşün, taşın, sonra söyle; anla, bil, sonra yap.
§ Kendini bilmeyen, başkasını nasıl bilir?
§ Ya söyleyen, irşâd eden bilgin ol, ya dinleyen, belleyen kesil; üçüncüsü olmaktan sakın.
§ Kişinin gönderdiği elçi, aklının tercemânıdır; mektubuysa sözden daha anlatışlıdır.
§ Seni islâh etmeyen bilgi, sapıklıktır; sana faydası olmayan mal, vebâldir.
Câhil dostundan ziyade akıllı düşmanına güven.
§ Görmek yalnız gözle olmaz; görüşler, görenleri aldatabilir.
§ Kullar, bilmedikleri şeylerde duraklasalardı ne kâfir olurlardı, ne dalâlete düşerlerdi.
§ Kendini bilen rabbini bilir.
Bu sözü, hadis olarak da naklederler (Sefinet'ül-Bihar, II, s. 603)
Kendini, nefsini acizle bilen, noksanla bilen, suçla bilen, şerle bilen, Rabbini, kudretle, kemâlle, afifle, hayırla bilir tarzlarında şerhedenler vardır.
§ İnsanın, kendisindeki noksanı bilip anlaması, olgunluktan ve ileri üstünlüğündendir.
§ Renkten renge giriş, inançtan inanca geçiş, ahmağın alâmetlerindendir.
§ Bilgiyle dirilen ölmez.
§ Bilgiyi, ehil olmayana veren, bilgiye zulmetmiştir.
§ Söyleyene bakma, söylenene bak.
§ Kendirlerinle hareket etme; kendilerine uyan, helâk olur gider.
Hak Muhammed Ali Bizleri ilim irfan yolunda doğru yoldan ayırmasın.
Kaynak NECH’CÜL - BELAGA
13. asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu engizisyon mahkemelerinin ...
DevamHayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...
DevamTüm mesele; “Işık mı karanlığı boğacak; yoksa karanlık mı ışığı boğacak?” Eğer ışık karanlığı boğabi ...
Devamİnsan-ı Kâmil olmanın yolu dört kapı,kırk makamdan geçer. Şeriat kapısı İslamiyet’in ve insanlığın i ...
Devam