alevi islam logo
alevi islam logo
Ahlak ve Hukuk (Şeriat)

Ahlak ve Hukuk (Şeriat)

26.04.2023

Ahlak kişiye, hukuk topluma yöneliktir. Biri adil bir düzeni, diğeri kâmil bir insan örneğini gerçekleştirmek ister. Birisi kanunlarla, diğeri ahlak okulu olan Cem’lerle bu amaca ulaşmaya çalışır. Sünni şeriat anlayışında hukuk, Alevi şeriat anlayışında ahlak öncelik taşır. Birinde hukuk ağırlıklı bir ahlak, diğerinde ahlakın egemen olduğu bir hukuk ve devlet anlayışı söz konusudur. Sünni şeriatında ahlak, mükâfat-ceza esasına, Alevi şeriatında ahlak, muhabbet (sevgi) esasına dayanır. Birinde hareketleriniz ödül ve ceza ile koşullandırılmış, diğerinde ise ahlak koşulsuz, ne ceza korkusu ne ödül umudu olmaksızın geçerlidir. Mükâfatı ise iç aydınlığıdır, “İnsan-ı Kâmil”liktir. Birisin de içtihat (Akıl) kapısı kapalı, diğerin de (Alevilik) açıktır. Biri nuraniliğe kapalı, diğeri açıktır.

Demek ki; Şeriat denince hukuk kapısı söz konusudur. Birinde, hukuk ağırlıklı bir ahlak, diğerinde ahlakın egemen olduğu bir hukuk vardır. Amaç bireyin, bütün insanların hakkına, hukukuna riayet edip, başkalarına zarar ve ziyan vermeden yaşamını sürdürmesidir. Bunu sağladığı takdirde birisinde ödül (cennet) ve ceza (cehennem), diğerinde iç aydınlığı yani tamlık (kemâlet) vardır.

Şeriat kapısı insanın kendisini eğitmesi devresidir. “Buyruk”a göre şeriat kapısında insan okur- yazar olacaktır. Kurân-ın da ilk ayeti “oku” dur. Okuyan bilecektir ve bilen de yaşayacaktır. Bilgi sahibi olup yaşadığı cehaletten kurtulup kemalet sıfatına bürünecektir. Yani, tamlığı yakalayacaktır. İmam Cafer Sadık “Buyruk”un da, pir’in okur - yazar olmasını şart koşmaktadır.  Hz. Ali’nin “Bilgiyle dirilen ölmez.” diye buyurmasının anlamı budur. Şunu da unutmamak gerekir ki, kişi kendini bilmiyorsa okumuş olsa da cahildir.

Hünkar Hacı Bektaş Veli; “Sen seni biliyorsan nuru Hüda’dır; Sen seni bilmezsen, Hakk senden cüdadır,” diye buyurması bunu teyit etmektedir.

Hz. İmam Ali de, insanın özünü dara çekip kendini sorgulamasını istiyor;

“Allah’ın kulları, yaptıklarınız tartılmadan siz tartın kendinizi; hesabınız görülmeden siz görün hesabınızı. Boğazınız sıkılmadan önce soluk alın. Zorla sökülüp götürülmeden önce hazır olun ve bilin ki kim kendisine yardım etmez, öğüt vermezse, kim kendisini korkutmazsa, korkmazsa, başka bir korkutucu ona fayda vermez. Başka bir öğütçünün öğüdü ona tesir etmez.”[1]

Sorgulamasız her şey olunur ama insan olunmaz. Aleviler, bu kutlu sözü, “özünü dara çek” diye anlamış ve yaşamlarına katıp sorumlu bireyler olmaya çalışmışlardır. Emin insan; eline, diline, beline sahip olandır. Demek ki, şeriat kapısında kendimizi bilip, bedenden gelecek tüm kötülüklerden arınmamız gerekmektedir.

Şeriat ve tarikat dedik. Bu iki kavramın ayrıcalığını görebilmek için Peygamberimizin Hakk’a yürümesinden sonraki olaylara bakmak lazımdır.

İslam Peygamberinin iki niteliği vardı:

-Öğüt verici olması,

-Kanun koyucu ve devlet kurucusu olması!

Peygamber Efendimizin yaşamında ayrılık yoktu. Çünkü O, karizmatik liderliğiyle her kesimi temsil ediyordu. Hakk’a yürümesinden sonra olaylar başladı. İslamiyet, Emevi saltanatına dönüşünce, din; din olmaktan, şeriat; şeriat olmaktan çıktı, yozlaşmaya ve çürümeye başladı. Arap ırkçılığının adı, İslam’la özdeşleşti. Oysa İslam, barış, dostluk, güven ve sevginin adıydı. Arap çöllerinde, Arap olmayanlara “Mevali” denilip köle ve uşak muamelesi yapılmaya başlanıldı. İmametin, velayetin ve ilim şehrinin kapısı olan, O Veliyullah’a küfürler edilmeye, Ehl-i Beyt’e zulüm yapılmaya başlandı. İşte Hz. Muhammed’in rahmet dini diye getirdiği İslamiyet’i, bu Arap ırkçılığının elinden kurtarabilmek için, Ehl-i Beyt’e sığınanların adına Alevi denildi.

Alevilik, daha çok Arap olmayanların sığındığı bir İslam yorumu oldu. Bu yorum,  Ehl-i Beyt’in Kurân yorumuydu. Merkezinde insan vardı. Oysa bu değerler Emevi ve Abbasilerce Arap çöllerine gömülmüştü. Saltanatın ve zulmün adı, Muhammed Şeriatı olamazdı. İşte “Mevali” denen, yani Arap olmayanların kabul ettikleri İslam anlayışının ortak adı “Alevilik” böyle ortaya çıktı ve tüm Türk yurtlarını ve İslam inancını kabul edenlerin ortak inancı oldu.

Hz. İmam Ali’ye sorarlar;

- Akıllı kimdir?

Cevap verir;

“Her şeyi layık olduğu yere koyandır.”

-Cahil kimdir ya Ali?

-“Anlattım ya” der.

Şunu anlatmak istiyorum: Ehl-i Beyt inançlı tarikatlar, Aleviliğin içinden doğmuştur. O tarikatlar içinden Alevilik doğmamıştır. Osman (Otman) oğulları Anadolu’ya geldikleri zaman dağ- taş, köy ve kasabalar Alevi inancıyla dolup taşıyordu. Ne zamana kadar? Yavuz, Osmanlı padişahı olana kadardır. Anadolu’da, Ebu-l Vefa’lar, Baba İlyas’lar, Geyikli Babalar, Hacı Bektaş Veli’ler, Sarı Saltuk’lar, Karaca Ahmet Sultan’lar, Yunus’lar, kısaca doksan dokuz bin Rum ereninin varlığını bir düşünün. Ve sonra da bunların bu topraklara kattığı manevi mayayı! Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’ini esas alan tarikatların kökünde Ehl-i Beyt muhabbeti buram buram tütmektedir.

Sevgi, kardeşlik, adilce bölünen üretim ilişkileri (Ahilik teşkilatı) gönülden gönüle tohum olup yeşerdi. Bu inançta pak ve masum olan Ehl-i Beyt esas alındığından;

 “Cebir, şiddet, kin ve nefrete yer verilmedi.”[2] Allah’a giden yol sevgi ve aşktan geçti.

 Ehl-i Beyt aşkı, “Allah – Muhammed - Ali” üçlüsünde odaklaştı ve bu da Alevilikte imanın şartı oldu. Ehl-i Beyt sevgisiyle İslamiyet, hem Arap ırkçılığından hem de dünya saltanatı için bir araç olmaktan kurtulmuş, olması gereken yer olan vicdana yerleşmiştir. Kabul edilen değerler evrenseldir, bütün insanlığı kucaklamıştır. Yani yetmiş iki milleti ayırmamış, Tanrı yarattı diye sevmiştir. “Yaradılanı yaradandan dolayı” kucaklamıştır. Dünya insanlığının aradığı da zaten budur.

Din yalnız Allah içindir.” Mükâfatını da, cezasını da verecek O’dur.

 - O’dur hesap soracak.[3] 

Alevi şeriatı, inançla ahlak ve hukuk alanını birbirinden ayırmıştır. İnanç: “Allah –Muhammed - Ali” üçlüsünde düğümlenmek suretiyle, İslamiyet’e sömürüsüz bir derinlik getirmiş ve onu din gününün sahibine teslim etmiştir. Muhammedi şeriat; Ahlak ve hukuka kaynak olmak niteliğine sahip olan ve kaynağı ahlaka dayanan şu öğütte ifadesini bulmuştur: “ELİNE- DİLİNE- BELİNE SAHİP OL.”[4]

Eğer tarikattan haber sorarsan

Murtaza Ali’dir pirimiz bizim

Göre geldiğimiz süre gideriz

Kırklardan ayrılmış sürümüz bizim

 

Biz kâmiliz kâmile kem bakmayız

Rıza kapısından taşra çıkmayız

Cennet cehennem korkusu çekmeyiz

Burada sorulmuştur sorumuz bizim

 

Şükür olsun gerçeklere baş koştuk

Çiğ yerimiz yoktur kürede piştik

Yol kadim farzdır sünnetten geçtik

O can gediğidir yerimiz bizim

 

Kazancımızı meydana götürürüz

Eksiğimiz varise bitiririz

Aşna meşrep evinde otururuz

Bine sayılmıştır ölümüz bizim

 

Derviş Hatayi der gerçek erenler

Anda pişman olur bunda yerenler

Bin kana bir Mürvet dedik erenler

Gerçek erenlere darımız bizim

                          Şah Hatayi

 

Kaynak: Ali Rıza Uğurlu Dede / Hıdır Uluer Dede

Alevilikte Düşkünlük Kurumu

 

 


 

 

 

 

 

HAFTALIK CEM SOHBETLERİ

ALEVÎLİK ALLAH AŞKIYLA YAŞAMAKTIR

ALEVÎLİK ALLAH AŞKIYLA YAŞAMAKTIR

Hayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...

Devam
IŞIK KARANLIĞI BOĞABİLECEK Mİ?

IŞIK KARANLIĞI BOĞABİLECEK Mİ?

Tüm mesele; “Işık mı karanlığı boğacak; yoksa karanlık mı ışığı boğacak?” Eğer ışık karanlığı boğabi ...

Devam
YAŞAMAK

YAŞAMAK

İnsanca yaşamak, Onurlu ve Şerefli olanların vazgeçilmez ilkesidir. İnsanca Yaşamak demek sadece yem ...

Devam
Alevilikte ahlak ve hukuk

Alevilikte ahlak ve hukuk

İnsan-ı Kâmil olmanın yolu dört kapı,kırk makamdan geçer. Şeriat kapısı İslamiyet’in ve insanlığın i ...

Devam
YÜCE ALLAH’IN KAİNATTAKİ NİŞANELERİ

YÜCE ALLAH’IN KAİNATTAKİ NİŞANELERİ

Tanrı Teala buyurur ki, “şüphesiz, müminler için göklerde ve yerde (Allah’ın varlığına i ...

Devam
FARKINDALIK VE DENGE

FARKINDALIK VE DENGE

FARKINDALIK VE DENGE Kur'an'da farkındalık (şuur) ile ilgili birçok ayet bulunmaktadır. İşte bazı ör ...

Devam
""
Top